İZLEDİĞİM EN İYİ BL'LERDEN BİRİ
bu diziyi diğer izlediğim tüm BL'lerden ayıran en temel özelliği LGBTİ+fobinin romantize edilmemesi ve aklanmıyor oluşu. diğer birçok popüler BL'de görülebilecek "heteronun geye dönüşmesi" gibi, "homofobikler gizli geydir" gibi, "aşığım ki kıskanıyorum" gibi şiddeti, ayrımcılığı aklayan ve romantize eden zırvalar, alt metinler yok ya da minimal düzeyde bu dizide. dolayısıyla diziyi izlerken çok fazla cringe olmadım, tetiklenmedim. Tabii bu tüm okulun iki erkeğin ilişkide olamasını fetişize ediyor ve dizinin bunu aklıyor oluşu gerçeğini değiştirmiyor. benim gözüme çarpan yegane problematik kısım da buydu.
bunun dışında karakterler ve ilişkileri tatlı. benim kişisel favori çiftim win ve team, ilişkilerinin gelişimini çok görememiş olsam da. ikisi de gözüme aşırı hitab ediyor. ay ne kadar çekici insanlar öyle. ana çiftin ilişkisi ise aşırı pofidik, ponçik, kalp ısıtıcı bir ilişki. birbirlerini kıskanıyorlar ama bu aşırıya kaçmayan, psikolojik şiddete varmayan, birbirlerinin kişisel sınırlarını ihlal etmeyen kıskançlık.
genel anlamda hikayeyi oldukça sevdim. anlatıyı bozan, genel kurgudan uzaklaşılan bir kısım, olay olduğunu hatırlamıyorum. gerilim yaratmak uğruna eklenmiş saçma sapan olaylar izlemedim. hikaye tüm dizi boyunca aheste ama sağlam adımlarla ilerledi. tek problem gördüğüm olay: suçu günahı olmayan dean'e asıl suçlululardan biri olan korn'un babasından defalarca özür diletilmesi oldu. korn o şerefsiz herif yüzünden ölmüş ama herif ağzını bile açmazken dean defalarca özür diliyor. niye? korn intihar ettiği için mi? intahara sürükleyen zaten o şerefsiz herif değil miydi? birisini ölüme gönderdikten sonra özür dahi dileyemiyorken pişman olsan ne yazar? dean'e haksızlık edildi o anlarda.
içerikten şekle geçecek olursak ise şunları söyleyebilirim: dizinin her bölümü sanki bir film gibiydi. kendi deneyimlerimden yola çıkarak söylüyorum, diziler genelde uzun süreli yayınlar oldukları için estetiklikleri ile çok uğraşılmayan, oraya verilecek emeğin başka yerlere aktarıldığı yapımlardır. sinematografi mesela çok geri planda kalır. bu dizide ise böyle değildi. her sahne kameranın estetik bir biçimde kullanıldığını düşünüyorum.
yine benzer şekilde anlatı (narrative) de oldukça iyi kurgulanmış ve işlenmişti. yavaş akıyordu ama estetize ediyordu. dolayısıyla arda üç film izlemişim gibi bir yorgunluk oluştursa da art arda üç bölüm izlemekten keyif alıyordum.
oyunculuk hakeza çok iyiydi. aşırı duygusal sahnelerde dahi oyuncular duyguları verebiliyordu. başka bir sahnede komediyi de elden bırakıyordular. bir tek manow karakterinin oyuncusundan emin değilim ama o da aşırı karikatürize bir tipi oynaması gerektiği için bu belirsizliği yarattı sanırım bende.
not: türkiyeden bir izleyici olarak umarım diziye yaptığım eleştirilerim kültürel cehalet ve saygısızlık içermiyordur. olabildiğince bunu yapmamaya dikkat ediyorum ama yaptıysam içten bir özür diliyorum.
bunun dışında karakterler ve ilişkileri tatlı. benim kişisel favori çiftim win ve team, ilişkilerinin gelişimini çok görememiş olsam da. ikisi de gözüme aşırı hitab ediyor. ay ne kadar çekici insanlar öyle. ana çiftin ilişkisi ise aşırı pofidik, ponçik, kalp ısıtıcı bir ilişki. birbirlerini kıskanıyorlar ama bu aşırıya kaçmayan, psikolojik şiddete varmayan, birbirlerinin kişisel sınırlarını ihlal etmeyen kıskançlık.
genel anlamda hikayeyi oldukça sevdim. anlatıyı bozan, genel kurgudan uzaklaşılan bir kısım, olay olduğunu hatırlamıyorum. gerilim yaratmak uğruna eklenmiş saçma sapan olaylar izlemedim. hikaye tüm dizi boyunca aheste ama sağlam adımlarla ilerledi. tek problem gördüğüm olay: suçu günahı olmayan dean'e asıl suçlululardan biri olan korn'un babasından defalarca özür diletilmesi oldu. korn o şerefsiz herif yüzünden ölmüş ama herif ağzını bile açmazken dean defalarca özür diliyor. niye? korn intihar ettiği için mi? intahara sürükleyen zaten o şerefsiz herif değil miydi? birisini ölüme gönderdikten sonra özür dahi dileyemiyorken pişman olsan ne yazar? dean'e haksızlık edildi o anlarda.
içerikten şekle geçecek olursak ise şunları söyleyebilirim: dizinin her bölümü sanki bir film gibiydi. kendi deneyimlerimden yola çıkarak söylüyorum, diziler genelde uzun süreli yayınlar oldukları için estetiklikleri ile çok uğraşılmayan, oraya verilecek emeğin başka yerlere aktarıldığı yapımlardır. sinematografi mesela çok geri planda kalır. bu dizide ise böyle değildi. her sahne kameranın estetik bir biçimde kullanıldığını düşünüyorum.
yine benzer şekilde anlatı (narrative) de oldukça iyi kurgulanmış ve işlenmişti. yavaş akıyordu ama estetize ediyordu. dolayısıyla arda üç film izlemişim gibi bir yorgunluk oluştursa da art arda üç bölüm izlemekten keyif alıyordum.
oyunculuk hakeza çok iyiydi. aşırı duygusal sahnelerde dahi oyuncular duyguları verebiliyordu. başka bir sahnede komediyi de elden bırakıyordular. bir tek manow karakterinin oyuncusundan emin değilim ama o da aşırı karikatürize bir tipi oynaması gerektiği için bu belirsizliği yarattı sanırım bende.
not: türkiyeden bir izleyici olarak umarım diziye yaptığım eleştirilerim kültürel cehalet ve saygısızlık içermiyordur. olabildiğince bunu yapmamaya dikkat ediyorum ama yaptıysam içten bir özür diliyorum.
Vond je deze recentie nuttig?